Yeşil Devrim, 1940-1980 yılları arasında özellikle II. Gıda Rejimi döneminin başlamasında ve gelişmesinde büyük rol oynamış, daha sonra 1980-2000 yılları arasında III. Gıda Rejimi döneminde de uzun süre etkisini sürdürmüş ve günümüze kadar sürekli olarak değişik kavramlarla karşımıza çıkmış bir tarım devrimidir.
İlk defa 1940’ların başında Amerikalı bilim adamı Norman Borlaug tarafından yapılan araştırmalar sonucunda hastalıklara dayanıklı ve yüksek verimli buğday çeşitleri geliştirilmiştir. Aynı yılların sonunda bu buğday çeşitleri Meksika’da denenmiş ve başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Bu başarılı sonuçların ardından 1943 yılında CIMMYT (Uluslararası Mısır ve Buğday Geliştirme Merkezi) kurulmuştur. Hatta buğday üretiminde kendi kendine yetemeyen bir ülke olan Meksika; Amerika ve birçok Güney Amerika ülkesine bir dönem buğday ihracatı yapmıştır. Bu başarının ardından bu tohumların üretimi arttırılmış ve Yeşil Devrim 1950-1960 yılları arasında küresel bir tarım devrimi hâline gelmiştir.

Fotoğraf: Britannica
Yeşil Devrim‘in özellikle bu dönemde dünyada küresel bir boyut almasında; II. Dünya Savaşı’ndan sonra Doğu Asya ülkelerinin kıtlık yaşaması, I. Gıda Rejimi döneminde özellikle İngiliz hegemonyasına maruz kalan ve sömürülmüş Güney Asya ve Afrika ülkelerinde açlığın ve kıtlığın inanılmaz boyutlara ulaşılması, dünya çapında nüfusun artması ve geleneksel tarım yöntemlerinin üretim hızının bu artışa bağlı yiyecek talebine aynı hızda cevap vermemesi gibi sebepler önemli rol oynamıştır.
Bu sebeple Yeşil Devrim‘in amacı; birim alandan elde edilen kalori ve üretim miktarını arttırmak ve hızla artan dünya nüfusuna yetecek kadar gıda üretmektir. Bu amacın gerçekleşebilmesi adına, devlet kurumları ve dünyanın önde gelen birçok vakfı bu projeye destek vermiştir.
Yeşil Devrim’in Sürekliliği
1963 yılına gelindiğinde ise CIMMYT’de (Uluslararası Mısır ve Buğday Geliştirme Merkezi) çalışmalar hız kazanmış; daha hızlı büyüyen ve yılın her zamanında yetişebilen tohum çeşitleri geliştirilmesi üzerine yoğunlaşılmıştır. Birkaç yıl içerisinde buğday, pirinç ve mısır gibi sermaye yoğun tarım ürünlerinde bu özelliklere yakın çeşitler geliştirebilmişlerdir. Bu çeşitlere de Yüksek Verimli Çeşitler (HYV) adı verilmiştir. Bu çalışmadan birçok ülke yararlanmıştır. 1940’ların başında ABD buğday ithal ederken 1960’ların başında dünyanın en büyük buğday ihracatçısı konumuna yükselmiştir. Tıpkı ABD örneğinde olduğu gibi 1960’ların başında açlık ve kıtlığın en üst düzeyde olduğu Hindistan’da yeni bir pirinç türü üretiminin yapılması ile 1970’lerin ortalarında Hindistan dünyada sayılı pirinç üreticilerinden biri haline gelmiştir.
1970’ten sonra Yeşil Devrim inanılmaz bir boyuta ulaşmış ve HYV kullanımı yüksek oranda artmıştır. Hatta Asya ülkelerindeki toplam tarım arazilerinin yaklaşık %50’sinde HYV tohumları ekilip biçilmeye başlanmıştır. 1970-1995 yılları arasında Asya’da toplam tahıl üretimi iki katına çıkmıştır. Bunun sonucu olarak nüfus artışı sorun olmaksızın, tarımda üretim artmıştır. Üretimde genel anlamda emek yoğun sermaye kullanıldığı için büyük istihdam alanları sağlanmıştır. Tarımsal alanlarda oluşan bu iyileşmeler ülkelerin genel ekonomilerine de yansımış, ucuzlayan gıda fiyatları sayesinde diğer sektörlerde de hareketlenmeler yaşanmıştır.
1990-95 yılları arasında tahılların veriminde başlarda elde edilen artış zamanla azalmaya başlamıştır. Verimliliğin arttırılması için ise daha fazla tarımsal girdi kullanılmaya başlanmış; daha fazla sulama, daha fazla pestisit (kimyasal tarım ilaçları) ve daha fazla yapay gübre tüketilmiştir. Ancak toplam sonuca baktığımızda, verimlilik giderek azalmaya başlamış ve bu durum Yeşil Devrim’in sürdürülebilirliğinin sorgulanmasına yol açmıştır.
Yeşil Devrim gerçekten yeşil midir?

Özellikle 1995 yılına gelindiğinde Yeşil Devrimin çevresel etkileri gözle görülür hâle gelmiştir ve ilerleyen dönemlerde sonuçları tahmin edilebilir olmasıyla bu durum ciddi endişe taşımaya başlamıştır.
Fazla sulama nedeniyle su kaynaklarının tehdit altında olması, pestisit ve yapay gübre kullanımındaki aşırı artışın çevreye verdiği zarar, arazilerdeki tuzlanma probleminin baş göstermesi, yer altı kaynak sularının giderek kirlenmesi, tarım alanlarında sürekli aynı ürünlerin yetiştirilmesi sonucu toprak kalitesinde sıkıntılar yaşanmaya başlanması, biyolojik çeşitliliğin giderek azalması ve yüksek oranda pestisit kullanımının toplum sağlığını olumsuz etkilemesi gibi önemli sonuçlar doğurmuştur. Bunun en büyük örneği olarak Hindistan’ın Punjab eyaleti gösterilebilir. 1967 yılından sonra HYV tohumlarından biri olan pirinç türünün üretime başlanması sonucunda uzun yıllar boyunca kimyasal tarım ilaçları ile yapay gübrelerin kullanılması bu eyaletin günümüzde en çok kanser vakasının görüldüğü bölge olmasına sebep olarak gösterilir.
Bu sonuçlar göz önüne alındığı zaman insan şu soruyu sormadan edemiyor: Yeşil Devrim gerçekten Yeşil midir?

Kaynaklar: Özden,Altuğ. Yeşil Devrim Ne Kadar Yeşil?
Baydar,H. Yeni Yeşil Devrimlere,Yeni Norman Borlauglara İhtiyacımız Var