Mitolojide Athena, mızrağını yere saplar ve zeytin ağacını çıkarır. Bu ağaç yüzyıllarca yaşar, meyvesi yeşilken de siyahken de yenir. Meyvesinden yağ yapılır, yağından ateş yakılır. İnsanlar, Athena’nın hediyesini seçer. Şehre de onun ismi verilir. Bu yönüyle zeytin ile şehir-uygarlık özdeşliği kurulur. Mezopotamya’da uygarlık tarihi ilk tarım bitkisi buğdayın evcilleştirilmesiyle başlarken yüksek uygarlık zeytin, üzüm ve incirle başlar. Eski Yunan ve Roma uygarlığında bu yönüyle zeytin önemli bir etkiye sahiptir. Akdeniz efsanelerinde adı “ölmez ağaç” ya da “hayat ağacı” olarak geçen zeytin ağacı, antik çağlardan beri insanoğlunun hayatının içinde olmuş, kimi zaman meyvesiyle kimi zaman yağıyla insanlığa sağlık, lezzet ve güzellik vaat etmiştir.

Victor Hehn, “Zeytin, Üzüm ve İncir (Kültür Tarihi Eskizleri)” adlı kitabında-19. yy-, şehirlerin ve uygarlıkların yaratılmasında etkili olan zeytinle ilgili “Hiçbir şey zeytinliklerin görüntüsü kadar kültür, huzur, düzen ve bu düzenin sürekliliği duygusunu içimizde uyandıramaz” diyor. Zeytinin anavatanı, Türkiye’nin güneydoğusu, özellikle de Gaziantep-Kahramanmaraş- Mardin çevresidir. Zeytin; semavi dinlerde de geçmesi nedeniyle her zaman belli bir kutsallıkla da anılmıştır. Kuran-ı Kerim’de, Tin Suresi’nin birinci ayetinde, “Tin’e ve zeytun’a andolsun” denilerek incir ve zeytin üzerine yemin ediliyor. Kuran’a göre zeytin mübarektir ve ne Doğu’ya ne de Batı’ya aittir. Kutsal metinlerde de adı geçen zeytin, yağ elde edilen 9 bin yıllık önemli bir endüstri bitkisi olarak öne çıktı. Bu yağ sadece yemek ve salatalarda kullanılmadı. Zeytinyağı, uzunca bir dönem geceleri aydınlatmak için kandillerde kullanıldı. Bu önemli buluş geceyi aydınlatarak eğlencelerin yapılmasında, ailelerin ve toplumun kaynaşmasında etkili oldu.
Bu kadar öneme sahip bir ağacın ve meyvenin özellikle Akdeniz ikliminde yetiştirilebilmesi Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler için büyük bir şanstır. Ülkemiz de bu ülkeler arasındadır. Tabi bu büyük hazinenin ne kadar kıymetini bildiğimizi sorgularsak sonuçların hiç de umulduğu gibi çıkmayacağı kesindir. Bunun örneklerini yazımızın ilerleyen kısımlarında göreceksiniz. Ama ondan önce gelin dünya üzerinde zeytin ağaçlarının dikim alanlarının ne kadar önemli olduğunu, dünya gıda ticaretinde oynadığı rolü ve Türkiye’nin bu alandaki yerini açıklayalım.
Dünya üzerinde zeytin ağaçları sadece Akdeniz iklimi gösteren bölgelerde yetişmektedir. İtalya ve İspanya zeytinyağı ihracatında ve zeytincilikte başı çekerken sırasıyla Yunanistan, Türkiye, Tunus, Portekiz, Fas, Suriye ve Cezayir önemli zeytin üreticisi ülkeler olarak onları takip etmektedir. Aynı zamanda bu ülkeler Akdeniz Havzasında bulunmaktadır. Özellikle geçtiğimiz 10 yıllık dönemde dünya üzerinde zeytine ve zeytinyağına olan ilginin artması ile zeytin yetiştiriciliği artık Akdeniz’e özgü bir olgu olmaktan çıkmış ve dünya üzerinde yayılmaya başlamıştır. Bu ülkelerin başında Akdeniz Havzası dışında Akdeniz iklimi gözlenen Avustralya, Peru, Arjantin, Şili ve Meksika gibi ülkelerde zeytin ağacı ekimine başlanmış ve buralarda başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Bunun en büyük göstergesi ise FAO verilerine göre 2009 yılına kadar dünya üzerindeki zeytin ağaçlarının %96’sının Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerde görülürken 2018 yılında bu oranın %86’ya kadar gerilemesidir. Hatta Çin gibi bazı doğu ülkeleri, zeytin ağacı yetiştirmek için çalışmalarda bulunmuş ve bazı zeytin ağacı türlerinde başarılı sonuçlar elde etmiştir. Bu çalışmaların sebebi ise özellikle yağlı tohumların enerji ve yakıt üretiminde kullanılması sonucu sofralık zeytin ve zeytinyağının tek alternatif haline gelmesidir. Bu ihtiyacın %26’sını İspanya, %23’ünü İtalya karşılarken ancak %5’ini Türkiye karşılamaktadır. Türkiye bu sıralamada yukarıda bahsedilen ülkeler dışında Yunanistan, Tunus ve zaman zaman Portekiz’in gerisinde kalmaktadır.
Dünya zeytin ithalatında 2018 verilerine göre;
- İspanya 65 Milyon Dolar
- İtalya 54 Milyon Dolar
- ABD 32,6 Milyon Dolar
para harcamıştır. “İspanya ve İtalya en büyük ihracatçılar ise neden ithalatta da en üst sıradalar?” dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü İspanya ve İtalya bu işte al-sat anlayışıyla da çalışmaktadır. ABD ise üretici olmamasına karşın, en büyük ithalatçı konumundadır. Bu pazarda İspanya dökme zeytinyağı ile İtalya şişeleme zeytinyağı ile yer almaktadır.
Türkiye’nin ise -TÜİK verilerine göre- 732 bin hektarın üzerinde dikim alanı bulunmaktadır. Bu dikim alanlarında 170 milyon ağaç bulunduğu belirtilmektedir. Bu oranı daha basit olarak anlatacak olursak dünya üzerindeki her 8 zeytin ağacından 1 tanesi ülkemizde bulunmaktadır. Bu ağaçlardan yılda ortalama 1,5 milyon tona yakın dane zeytin elde ediyoruz. Bu zeytinlerin %73’ü yağa çevrilirken geri kalan %27’si sofrada tüketilmektedir. Dünya zeytinyağı ihtiyacının -%1’i şişelenmiş olarak %4’ü döküm zeytin yağ- %5’i Türkiye tarafından karşılanmaktadır. Bu ihracatın sonuncunda Türkiye zeytin yağının tonundan 3.200 dolar döviz girdisi elde etmektedir. Ayrıca AB ülkelerinin sofralık zeytin ihtiyacının yarısı Türkiye tarafından karşılanmaktadır. Bu veriler ışığında zeytin ve zeytinyağı ihracatı önemli bir ihracat kalemidir.

Alternans
Zeytin ihracatının neden büyümediğine ilişkin ilgili devlet kurumlarının yorumu ise alternans olarak karşımıza çıkıyor. Meyvecilikte periyodisite, zeytincilikte alternans olarak bilinen bu kavram aslında elde edilen ürünün bir yıl çok verimli, diğer yıl ise az verimli olmasıdır. Halk dilindeki adı ise var yılı- yok yılı olarak bilinmektedir. Alternansın sebebi olarak genellikle yanlış hasat yöntemleri olarak gösterilse de bu durum aslında zeytin ağacının türüne ve çevre şartlarına bağlıdır. Zeytin ağacı çeşitleri mutlak alternans gösteren ile göstermeyen arasında geniş bir yelpazeye sahiptir. Yani her zeytin ağacı alternans göstermez. Ancak gösterenlerde dahi bu durumu kısa süreli tutmak tamamıyla devlet desteği ile üreticinin elindedir. Ağacı sulamak, çevre şartlarından korumak ve doğal hayvani gübre ile alternans süresi kısa tutulabilir. Nitekim alternans etkisi AB ülkelerinde yapılan çalışmalar ile en aza indirilmiş ve stok politikaları ile dış ticarette belirli bir düzen sağlanmıştır. Ancak bu etki Türkiye’de minimuma indiril(e)mediği gibi TBMM’de, zeytinliklerin korunması için 1939 yılında onaylanmış olan Zeytinliklerin Korunmasına Dair Yasa’nın değiştirilmesi için 2017 yılında komisyonlarda tartışmalar çıkmıştır. Hayata geçirilmek istenen ‘Üretim Reformu Paketi’ adı altında ülkenin sanayileşmesi adına atılacak önemli adımlar olarak nitelendirilen yasa tasarısında özellikle 1. ve 20. Maddeler zeytin ağaçlarının sonunu getirecektir. 1. Maddenin değişikliği ile önceden 1 hektar alanda 1 zeytin ağacı bulunsa dahi o alanın korunmaya alınması yasası hektar başına 15 ağaca çıkarılmak istenmiştir. AB standartlarında bile bu sayı 2,5’tir. Ancak zeytin üreticilerinin ve STK’ların baskısı ile yasayı onaylamak isteyen komisyon üyeleri geri adım atmışlardır. Diğer bir önemli madde olan 20’nci maddeye göre, “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede, zeytinliklerin bitkisel gelişimini ve çoğalmalarını engelleyecek kimyasal atık oluşturulacak tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu sahalardaki zeytin ağaçlarının sökülmesi izne tâbi olup, izinlerin alınması durumunda dahi kesin zaruret görülmeyen zeytin ağacı kesilemez.” maddesi, “Ancak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, alternatif alan bulunmaması ve kurulun uygun görmesi şartıyla bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış yatırımlar için zeytinlik sahalarında yatırım yapılmasına izin verebilecek, bu yetkisini gerektiğinde valiliklere devredebilecek. Bu sahalarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile tarımsal işletmelerin yapımı, işletilmesi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının iznine bağlı olacak” şeklinde değiştirilmesi öngörülmüştür. Komisyon yasayı onaylamış ve yasa meclis tarafından kabul edilmiştir.

Yine geçmiş dönemlere bakacak olursak Antalya Akseki ilçesinde 12 bin zeytin ağacının bulunduğu ve önemli bir zeytin üretim merkezi olan noktada mermer ocağı açılması için onay verilmişti. Ancak bölge halkının ve STK’ların direnmesi ve karara karşı çıkmaları sonucu karar ertelenmişti. Bu konuyla ilgili Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nin hazırladığı rapor incelendiği zaman çıkan sonuç şudur:
“Her ne kadar bütün mermer işletmecileri işlemler sırasında ortamdan toz çıkmasını önleyici tedbirler alacaklarını belirtseler de, bugüne kadar pratikte uygulayan hiçbir işletmeye rastlanmamaktadır. Gerek mermerlerin kesimi ve gerekse bunları taşıyan yüksek tonajlı araçların geçişi sırasında çıkan tozlar zeytin yaprakları üzerinde birikerek bitkinin gelişimini olumsuz etkileyebildiği gibi ölümlerine de sebebiyet verebilmektedir. Özellikle yaz aylarında havanın kurak ve yağışsız olmasından dolayı çıkan toz miktarı artmaktadır. Bunun sonucu olarak zeytinlerde meyvenin alındığı yıllık sürgünlerin gelişimi zayıflamakta ve yıllık sürgünler üzerinde çiçek tomurcuğu oluşmadığı için %70-80’lere varan ürün kayıpları olmaktadır. Üreticiler, zeytinin periyodisite göstermesi (meyvenin bir yıl olup bir yıl olmaması) ve tozdan ürünlerinde azalma olmasından dolayı mermer ve taş ocaklarının bulunduğu alanlarda zeytin yetiştiriciliğinden vazgeçmekte ve var olanı da sökmektedirler.”
Uluslararası Sağlık Örgütü (WHO), sağlıklı bir ortamda olması gereken toz miktarı maksimum 60 mg/m³ (miligram metreküp)’tür. Hâlbuki bu oran mermer ve taş ocağı işletmelerin olduğu yerlerde 1540 mg/m³’e kadar (yaklaşık 26 kat fazla) çıkabilmektedir. Tozların artmasına paralel olarak bitkilerin gaz (karbondioksit alma, oksijen verme) ve nem alışverişini yaptığı stomaların üzeri kapanmakta ve bitkinin fotosentez yapma oranı % 20’ye kadar düşebilmektedir. Bunun sonucunda bitkiler besinlerini yeterince üretemediği için zayıf düşmekte ve verimleri ile meyve kalitesinde önemli düşüşler görülmektedir.
Böylesine büyük bir doğa mirasını ve önemli bir ticaret kalemini geliştirmek için Uluslararası Zeytin Konseyi’nin verilerine göre 50’yi aşkın ülkede zeytin dikiliyor. Birçok ülke zeytin ağacı dikerken, Türkiye yol, köprü, enerji ve daha birçok yatırım için asırlık zeytin ağaçlarını kesiyor. Son olarak İstanbul-İzmir Otoyol yapımı için on binlerce zeytin ağacı kesildi. Muğla’da Yatağan Termik Santralı maden sahasında adeta zeytin katliamı yapıldı.
Peki zeytinlik alanları ve meraları tahrip edip, yerlerine ihracat kalemi artsın diye açılan mermer ve taç ocaklarının ürettiği mermerin, ihracattaki payını biliyor musunuz? Ton başına ortalama 500 dolar. Zeytinyağının ton başından elde edilen gelirinin sadece 6’da 1’i. Bu noktada şunu sormak istiyoruz: Böylesine büyük bir doğa mirasını ve önemli bir ihracat kalemini rant ve yapılaşma için heba etmek ne kadar doğru? Ölmez Ağaç olarak nitelendirilen ağaç nasıl öldürüldü?
KAYNAKLAR
- M.T.Özkaya; R.Tunalıoğlu; Ş.Eken; M.Ulaş; M.Tan; A.Danacı; N.İnan; Ü.Tibet ‘Türkiye Zeytinciliğinin Sorunları ve Çözüm Önerileri’
- T.C Ticaret Bakanlığı Esnaf, Sanatkârlar ve Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü ‘2018 Yılı Zeytin ve Zeytincilik Raporu’ Nisan 2019
- S. AKSU; ‘Türkiye’de Zeytinyağı Üretimi, Tüketimi ve Dış Satımı’
- EDREMİT TİCARET ODASI; ‘Zeytin ve Zeytinyağı Sektör Araştırma Raporu’
- T.C. Ekonomi Bakanlığı, İhracat Genel Müdürlüğü, Tarım Ürünleri Genel Müdürlüğü; ‘Zeytinyağı sektör raporları’ 2017
- 2019-2020 ÜRETİM SEZONU SOFRALIK ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI REKOLTESİ ULUSAL RESMİ TESPİT HEYETİ RAPORU
- TARIMSAL EKONOMİ VE POLİTİKA GELİŞTİRME ENSTİTÜSÜ; Ocak 2020 Raporu
- Dünya Zeytinyağı Pazarı ve Türkiye stratejisi; Ali Ekber Yıldırım; Dünya Gazetesi; 16 Mayıs 2018 ,
- Dünya Zeytin Günü ve Afrin’den Zeytinyağı İthalatı; Ali Ekber Yıldırım, tarimdunyasi.net, 27 Kasım 2018