Veblen’e göre geçinme, tüketimin hayatın sürdürülmesi amacıyla yapılmasıdır. Dolayısıyla çalışmak geçinmek için zorunlu olarak görüldüğünden toplum açısından yararlı ve üretken bir faaliyet olarak vurgulanmıştır. Veblen’in söz ettiği “Aylak Sınıf” böyle bir tüketim alışkanlığının dışındadır. Aylak diye tabir ettiği toplumsal sınıf, tarihin en eski çağlarından itibaren çeşitli değişimlerle günümüze kadar gelmiştir. Feodal dönemde bu sınıfın tüketimlerinin temel nesneleri köleler,kadınlar ve yiyecekler olmuş kapitalizmle birlikte pahalı ürünler ve şimdilerde deneyim ile görünüm öne çıkmıştır. Bu tüketim biçimi feodal dönemde yalnızca soylularla ilişkilendirilirken sanayi ile birlikte üst-orta sınıf da gösterişçi tüketim alışkanlığı edinmeye başlamıştır. Günümüzde ise orta sınıfta ve kitlelerde bu eğilime rastlanmaktadır. İlk dönemlerde saf gösterişçi bir tüketim söz konusuyken günümüzde bununla birlikte eşsiz olma ve sosyal konformasyon da tüketim alışkanlığının boyutları olmuştur.
Gıdanın da tüm bu tüketim ağının dışında kalması beklenemezdi. Geçmişte de şimdi de gösterişçi tüketimin göze çarpan kısmını yemek oluşturuyor. Şato zamanlarının ballarından, üzümlerine ve daha sonraları kahveye yüklenen anlam ne ise o anlam şimdilerde de farklı yiyeceklere yükleniyor. Ülkemiz açısından ele alırsak ekonominin gidişatına göre alım gücünü zorlayan gıdaların tüketilmesi bir statü göstergesi hâline gelerek gösterişçi tüketimin nesnelerine dönüşüyor. Gıda üreticileri, restoranlar, kafeler, bistrolar da kendi ürünlerinin gösterişçi tüketimin nesnesine dönüşmesi için canhıraş bir yarış içerisindeler. Bu yarış içerisinde en basit bir yiyecek bile değer kazanabiliyor. Kısa süreli de olsa medyada ses getirebiliyor. Basiti abartmak normalleşiyor. Aksine basiti abartmamak anormal bir hâle gelebiliyor. Sosyal platformlarda ve video paylaşım sitelerinde yemekle birlikte aşçılık da manipüle ediliyor. Önce yemekler sonra da aşçılar bu devasa gösterişin nesnesi oluyor. Pahalı içkilerle donatılmış bir sofranın fotoğrafını veya bir aşçıya masada et servisi yaptırılan bir videoyu sosyal paylaşım ağlarında paylaşmak kişiyi “onore” ediyor.
Tüm bu gösterişçi tüketim çarkının dişlileri ise üretim ilişkilerinin yeniden üretimini görev edinen ve bunun aygıtlığını yapan yarışma programlarıdır. Bu programlar bir yandan sektöre ucuz işgücü kazandırma işlevi görürken bir yandan da gastronominin kendi aylak sınıfını yaratmaktadır. Emeği önemsizleştiren ve değer olmaktan çıkaran bu çarkta şov dünyasına en iyi adapte olanlar meslekte en ön sırada yer alıyorlar.
Son dönemde mutfakta çalışanların veya gastronomi öğrencilerinin en sık maruz kaldıkları soru “… yarışma programına katılacak mısın?” oluyor. Şovun bir parçası olmaya zorlanan aşçılar bu geçici şova alet olmadıklarında hem ekonomik hem de mesleki tatmine ulaşamayacakları düşüncesine kapılıyor. Bu da söz konusu dinamizmin yakıtı oluyor. İşte Veblen’in bahsettiği aylak sınıf ile gösterişçi tüketim gastronomide de iç içe girmiş ve emekle değer yaratma eğilimi geri plana itilerek günümüz trendlerinde geçici aylak sınıf hevesleri için kurban edilmiştir.
Özellikle bugünlerde emek veren kurbanlara(!) “neden hâlâ mutfaktasın?” minvalindeki sorular üzerine aşağıdaki hikâye yerinde olacaktır.
Amerika’da Meksika’yla yapılan savaşı protesto etmek için ödemesi gereken 1 dolarlık seçmen vergisini ödemeyip 1 gecelik hapse düşen Henry David Thoreau’nun ziyaretine çok sevdiği dostu gelir. Kendisinden 14 yaş büyük olan ve birçok özgürlükçü düşünceyi kendisiyle paylaşan Raplh Waldo Emerson, telaşla arkadaşını görmek üzere onun hücresine girdiğinde aralarında şöyle bir konuşma geçer:
“- Henry, neden buradasın?”
“- Waldo, sen neden burada değilsin?”
Kaynaklar:
Cansu Güleç , Thorstein Veblen ve Gösterişçi Tüketim Kavramı
Thorstein Veblen , Aylak Sınıfın Teorisi
Louis Althusser ,İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları